Soru ve Cevaplar
-
Soru
Kur’an-ı Kerim’e abdestsiz dokunmak caiz midir?
Cevap
Kur’an-ı Kerim’in, ezberden abdestsiz okunabileceği konusunda bir ihtilaf yoktur. Bununla beraber, Allah kelamı olduğundan, ezberden okunduğunda da abdestli olunması, bazı âlimler tarafından tavsiye edilmiştir (Nevevî, el-Mecmû‘, II, 69). Ancak, Kur’an’a abdestsiz olarak dokunulamayacağı ve Kur’an’ın abdestsiz taşınamayacağı konusunda mezhepler ittifak etmiştir (Bkz. Merğinânî, el-Hidâye, I, 33; Nevevî, el-Mecmû‘, II, 65; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 108). İbn Kudâme bu konuda Dâvud ez-Zâhirî’den başka muhalif olanın bilinmediğini ifade etmektedir (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 108). Bu görüşün delili “Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir” (Vâkı‘a, 65/79) âyetiyle beraber, Hz. Peygamberin (s.a.s.) Amr b. Hazm’a gönderdiği mektupta yer alan “Kur’an’a ancak temiz olan dokunsun” (Muvatta, Kur’an, 1) hadis-i şerifidir.Yukarıda verilen deliller çerçevesinde ilk dönemden itibaren Kur’an’a abdestsiz olarak dokunulamayacağı konusunda ümmet arasında ortak bir kanaat ve bir nevi amelî sünnet oluşmuştur. Kur’an’ın Allah kelamı olmasından hareketle, abdestsiz dokunulmaması ona gösterilmesi gereken saygının bir gereği olarak görülmüştür. Bundan dolayı, Kur’an’ın abdestsiz olarak ele alınmasını ve taşınmasını, eğitim ve öğretim durumunda olduğu gibi, ancak mazeret durumlarına hasretmek gerekir.
-
Soru
Sabah namazı vakti çıktıktan sonra işrak vaktine kadar Kur’an-ı Kerim okumak, zikir ve dua gibi ibadetlerle meşgul olmak mekruh mudur?
Cevap
Kur’an okumak bir ibadettir. İbadetlerle ilgili hükümler; tevkîfî olduğundan, yani gerek farz oluş gerekçeleri gerekse uygulamalarının her yönüyle akılla bilinmesi mümkün olmadığından, Kur’an ve sünnette haber verilen hükümlere tâbidir. Kur’an okumanın yasaklandığı bir vakit, âyet ve hadislerde geçmediğinden dolayı, mutlak olarak bir vakitte Kur’an okumanın yasak olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak kaynaklarda Kur’an okumanın mekruh olduğu bazı özel durumlardan bahsedilmiştir. Bunlar;a) Namaz kılarken kıyamın dışındaki durumlarda,b) Cemaatle kılınan namazlarda imama uyulması hâlinde,c) Minberde okunan hutbeyi dinlerken,d) Uykulu olup, Kur’an okumakta zorlanılması durumunda (Bkz. Müslim, Salât, 207; Sâlâtü’l-Müsâfirîn, 223; Merğînânî, el-Hidâye, I, 359-360).Hadislerde Hz. Peygamberin (s.a.s.) sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar oturduğu yerden kalkmadığı (Müslim, Mesâcid, 287); bazı rivayetlerde bu oturuş esnasında Allah’ı zikrettiği rivayet edilmiştir (Taberânî, el-Mu‘cemü’s-Sağîr, II, 293). Buna binaen sabah namazından sonra Kur’an okumak da dâhil olmak üzere zikir ile meşgul olmak mekruh değil, aksine müstehaptır.
-
Soru
Kur’an-ı Kerim’i yavaş veya hızlı okumanın ölçüsü ne olmalıdır?
Cevap
Kur’an-ı Kerim okumak zikirlerin en üstünüdür. Hz. Âişe’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Kur’an okuyan ve bu hususta maharetli olan kişi ‘sefere’ (denilen) şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kendisine zor geldiği hâlde Kur’an okuyana ise, iki sevap vardır (biri okumasından diğeri de zorlanmasından dolayı).” (Ebû Dâvûd, Vitir, 14, 1454)Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in tertîl üzere okunmasını istemiştir (Furkân, 25/32; Müzzemmil, 73/4). Tertîl kelimesi Kur’an’ı yavaş yavaş, anlamını düşünerek, harflerin mahreçlerine ve tecvit kurallarına dikkat ederek, anlama göre sesini yükseltip alçaltarak ve itina ile okumak anlamına gelir.Kırâat âlimleri, Kur’an-ı Kerim’in üç şekilde okunabileceğini ifade etmişlerdir. Okuyuştaki sür’ati ilgilendiren bu üç şekil şunlardır:a) Tahkîk: Kur’an tilavetinde her harfin hakkını vermek, medleri yeterince (mertebelerine uygun bir şekilde) uzatmak, harekeleri birbirinden ayırmak, şeddeleri tam yapmak ve ğunnelerin hakkını vermektir. Kırâatın en yavaş icra edildiği okuyuş şekli olan bu tarzda; medd-i tabiî 1 elif, medd-i lîn 3 elif, diğer medler ise 4’er elif uzatılarak okunur.b) Hadr: Kur’an-ı Kerim’i tecvid kurallarına uymak şartıyla en hızlı okuyuştur. Hadr ile okuyuş tecvid kuralları ihmal edilmeden sadece sür’atin artması demektir. Bu okuyuşta; medd-i tabiî, medd-i munfasıl, medd-i ârız ve medd-i lîn 1 elif (medd-i lînde sükûnü lâzım olan yerler hariç); medd-i muttasıl 2 elif ve medd-i lâzım 3 elif uzatılarak okunur. Hadr usûlü daha çok hatim, mukabele ve teravihlerde tercih edilmektedir.c) Tedvîr: Bu usûl, tahkîk ile hadr arasında orta yollu bir okuyuş şeklidir. Tedvîr ile okuyuşta; medd-i tabiî 1 elif, medd-i lîn 2 elif, medd-i muttasıl, medd-i munfasıl, medd-i ârız 3’er elif; medd-i lâzım ise 4 elif miktarı uzatılarak okunur (Bkz. Karaçam, Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri, s. 176-178; Gülle, Tecvid, s. 451-454).Bütün okuyuş usullerinde ihfa, iklab ve ğunneli idğamlar, bir harfin okunuşundan çok, iki harfin okunuşundan az yani bir elif miktarına yakın tutularak okunurlar (Bkz. Gülle, Tecvid, s. 318, 327, 336, 343-344).Bu üç okuyuş tarzının dışında bir de caiz olmayan okuyuş şekli vardır ki, buna “hezrame” veya “tahlît” denir. Bu okuyuşta harfler, kelimeler birbirine karışır, okuyuş bozulur. Kur’an-ı Kerim’i bu şekilde okumak caiz görülmemiştir (Pakdil, Ta’lim, s. 35-36).Sonuç olarak okuyucu o anki durumuna ve vaktine göre bu üç tarzdan herhangi birine göre okuyabilir. Hatta birini okurken, gerekiyorsa diğer okuyuş usûlüne geçebilir. Bu konuda okuyucu muhayyerdir. Bunlar içinde en çok tercih edilen usûl tedvirdir.
-
Soru
Kur’an’ı makamlı okumanın hükmü nedir?
Cevap
Kur’an okumak âyet ve hadislerde üzerinde hassasiyetle durulan ibadetlerdendir. Kur’an’ı okumak (Kehf, 18/27), âyetleri üzerinde düşünmek (Sâd, 38/29) ve öğütlerine sımsıkı tutunmak (Âl-i İmrân, 3/103) yine Kur’an’ın emridir. Âyet-i kerimeler Kur’an’ın “tertîl” üzere okunmasını istemiştir (Müzzemmil, 73/4). Bu nedenle İslam âlimleri Kur’an’ın tecvide riayet ederek tane tane okunmasının gerekli olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca bu okuyuş Kur’an’ı anlama amacı için en uygun okuma biçimidir (Suyûtî, el-İtkân, II, 331-332, 638, 674). Hz. Peygamberin (s.a.s.) hadislerinden anlaşıldığı kadarıyla Kur’an’ı güzel sesle ve teğanni boyutuna ulaşmayan nağmelerle yani sese biraz âhenk vererek okumak teşvik edilmiştir (Buhârî, Fezâilü’l–Kur’an, 19; Tevhîd, 32). Nitekim o, “Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 20; İbn Mâce, İkâmetu’s-salât, 176) buyurmuştur.
-
Soru
Arapça’da ötreli harfin ü veya u seslerinden hangisiyle okunması gerekir?
Cevap
Kur’an-ı Kerim Arapça indirilmiş olup Arap alfabesiyle yazılmıştır. Arap alfabesinin hepsi sessiz harflerden oluşmaktadır. Harflerin seslendirilmesi ise harflerin altına ve üstüne konan harekeler/işaretlerle mümkündür. Bunlar; üstün (fetha), esre (kesra) ve ötre (damme)dir. Ötre; kalın okunan harfleri u sesiyle, ince okunan harfleri ise u ile ü arası bir sesle okutur. Misal olarak “hüve” (هو) kelimesindeki he (هـ) harfi ince okunan bir harf olduğu için u ile ü arası bir sesle okunması gerekir (Pakdil, Ta’lim, s. 108; Kaya, Elif-bâ, s. 19).Burada önemli olan, özellikle Kur’an-ı Kerim’in kırâatinde hangi harfin nasıl telaffuz edileceğini Kur’an okumayı iyi bilen (fem-i muhsin) birinin ağzından dinleyerek öğrenmektir.
-
Soru
Okunan Kur’an-ı Kerim’i dinlemenin hükmü nedir?
Cevap
Kur’an-ı Kerim’i okumak ibadet olduğu kadar, onu dinlemek de farz-ı kifâye olarak nitelenen bir ibadettir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 268).Zira bir âyet-i kerimede, “Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” (A’râf, 7/204) buyrularak tilavet olunan Kur’an-ı Kerim’in dinlenmesi emredilmektedir. Şu kadar var ki, dinlemek için ortamın müsait olmadığı durumlarda, açıktan okunması uygun olmaz.
-
Soru
Televizyon, radyo veya başka bir cihazdan mukabele dinlemekle hatim yapılmış olur mu?
Cevap
Hatim, Kur’an’ın başından sonuna kadar Arapça olarak okunarak bitirilmesidir. Televizyon veya cd’den okunan bir mukabeleyi takip etmek veya dinlemek sevaptır. Ancak bu durumda kişi okunan mukabeleyi sadece dinlemekle yetinirse hatim sevabı alır. Hatim yapmış olmak için Kur’an’ın bizzat tilavet edilmesi/okunması gerekir.
-
Soru
Şifa niyetiyle Kur’an okumak ve okutmak caiz midir?
Cevap
Kişinin maddi, manevi ve ruhi rahatsızlıklardan kurtulması için tıbbi tedavi yöntemlerine başvurması temel ilkedir. Bunun yanında Allah Teala’ya dua etmesi de uygun olur. Şüphesiz Kur’an müminler için şifa ve rahmettir (İsrâ, 17/82). Dolayısıyla gerek Kur’an-ı Kerim’de gerekse hadis-i şeriflerde yer alan dualar ve sureler, belirli sayılarla sınırlanmayarak okunabilir. Bu okumaya rukye denir. Sahabenin rukye olarak Fâtiha suresini okuduğu ve Resûlullah’ın da bunu onayladığı bilinmektedir (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’an 9).Aslolan, duayı insanın kendisinin okumasıdır. Ancak, iyi ve takva sahibi bir insan olduğuna inandığı diğer müminlerden de kendisine dua etmesini isteyebilir. Hz. Âişe’den (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s.), hasta olan akrabalarının üzerine okuyarak sağ eliyle onları sıvazlar ve şöyle derdi:أَذْهِبِ الْبَأسَ رَبَّ النَّاسِ وَاشْفِ أَنْتَ الشَّافِى لاَ شِفَاءَ إِلاَّ شِفَاؤُكَ شِفَاءً لاَ يُغَادِرُ سَقَمًا (Ey Allah’ım, ey insanların Rabbi, şu hastalığı gider, şifa ver, şifa veren Sensin. Senin vereceğin şifadan başka şifa yoktur. Hastalığı ortadan kaldıracak bir şifa ver.) (İbn Mâce, Tıb, 35, 36)Hasta olan kimse, ihtiyarlık ve ölüm dışında her hastalığın mutlaka bir çaresi olduğunun bilinciyle uzman hekimlere müracaat ederek tedavi yollarını aramalı, bunun yanında Yüce Allah’a sığınıp şifa vermesi için dua etmelidir. Bu maksatla bazı âlimler Kur’an-ı Kerim’den şifa konulu âyetlerin okunmasını tavsiye etmişlerdir. Şifa için okunan bazı âyetler şunlardır: Tevbe, 9/14; Yûnus, 10/57; Nahl, 16/69; Şu’arâ, 26/80; Fussılet, 41/44.
-
Soru
Selamlaşma nasıl yapılır, hükmü nedir?
Cevap
Barış, rahatlık, esenlik demek olan selam, bir terim olarak Müslümanların karşılaştıkları zaman kullandıkları esenlik dileğini ifade eden özel sözlerdir.İslamî uygulamada selamlaşma, taraflardan birinin diğerine “Selamün aleyküm” (selâm, esenlik ve güven sizin üzerinize olsun) demesi; diğerinin ise, “Ve aleyküm selâm” (Sizin üzerinize de selâm, esenlik ve güven olsun) şeklinde cevap vermesi ile gerçekleşir.Dinimiz müslümanları kardeş ilan etmiş, kardeşlik bilincinin yerleşip devam etmesi için de onlara bazı görevler yüklemiştir. Bu görevlerden biri de selamlaşmaktır.Kur’an-ı Kerim’de, “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı ile karşılık verin.” (Nisa, 4/86) buyurulmuştur.Selama misliyle karşılık vermek, “Selamün aleyküm” diyene “Ve aleyküm selam şeklinde; “Selamün aleyküm ve rahmetullah” diyene ise “Ve aleyküm selam ve rahmetullah” şeklinde cevap vermekle olur.Selama daha iyisi ile karşılık vermek ise “Selamün aleyküm” diyene, “Ve aleyküm selam ve rahmetullah” şeklinde; “Selamün aleyküm ve rahmetullah” diyene de “Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berekatühü” şeklinde karşılık vermekle olur.Hz. Peygamber (s.a.s.), “Amellerin hangisi daha hayırlıdır” diye soran kimseye “Yemek yedirmen ve tanıdığına-tanımadığına selam vermendir.” (Buhârî, İman, 18) buyurmuştur.Selamı teşvik eden bir başka hadis-i şerif de şöyledir: “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de gerçek anlamda iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi sevebileceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” (Müslim, İman, 22, no: 93)İki Müslüman karşılaştığında söze başlamadan önce selamlaşmalıdır. Resûlullah (s.a.s.), “Selam, konuşmadan önce gelir” (Tirmizî, İsti’zân, 11) buyurmuştur.İslamî âdâba göre binekte olan yaya olana, yaya olan oturana, az olanlar çok olanlara, küçük büyüğe selam verir (Tirmizî, İsti’zân, 14).Bir gruptan ayrılan kişi de geride bıraktıklarına selam verir. Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önce verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 49; Tirmizî, İsti’zân 15).
-
Soru
Kul hakkı yemenin hükmü nedir? Kul hakkı nasıl ödenir?
Cevap
Hz. Peygamber (s.a.s.), üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahibi olan mazlumlardan helallik almalarını öğütlemiştir. Bunun yapılmaması durumunda hesap gününde haksızlık yapan kişinin salih amellerinin, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verileceğini, eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahlarının zâlime yükleneceğini belirtir (Buhârî, Mezâlim, 10). Yine Peygamberimiz (s.a.s.), imkânı olduğu halde zamanı gelmiş bir borcu ödemeyenlerin kul hakkını ihlal ettiğini şöyle ifade eder: “Ödeme gücü olan zengin kişinin, ödemeyi ertelemesi zulümdür.” (Buhârî, Havâle, 1)Görüldüğü üzere kul hakkı, kişinin Cennet ya da Cehennem’e gidişinde önemli ölçüde belirleyici bir rol oynamaktadır. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâli vardır. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir. Çünkü ilâhî adalet, bunu gerektirir. Veda hutbesinde Resûlullah (s.a.s.), “Ey insanlar, sizin canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız, Rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır (dokunulmazdır).” (Buhârî, Hacc, 132) buyurmuştur.Buna göre, gasp, hırsızlık veya izinsiz alma gibi yollarla elde edilen haram para veya mal, sahipleri biliniyor ise kendilerine yahut mirasçılarına, bilinmiyor ise fakirlere veya hayır kurumlarına onların namına sadaka olarak verilmelidir. Ayrıca, yapılan bu kusurlardan dolayı da Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir.Mal ya da darp gibi şeylerle ilgili olmayan gıybet, bühtan gibi hak ihlallerinde en doğrusu, hak sahibine durumu anlatıp helalleşmek olmakla beraber, her zaman bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından ya da insanlar bundan çekindiklerinden, kendi adına tövbe edip, hak sahibi namına da istiğfar etmek, dua etmek ya da hayır hasenat yaparak sevabını ona bağışlamak, bu tür hak ihlallerine keffaret olur (İbn Teymiyye, el-Fetâva’l-Kübrâ, I, 113).
-
Soru
Sol elle yemek yemekte bir sakınca var mıdır?
Cevap
Yeme-içmeyle ilgili genel ilkeleri belirleyen Hz. Peygamber (s.a.s.), sol elle yeme-içmeyi hoş karşılamamıştır. Nitekim o, bu konu üzerinde önemle durmuş; şeytanların sol elle yiyip içtiklerini haber vererek ümmetini uyarmış ve çocuklara sağ elle yemek yemeyi öğretmiştir (Buharî, Et’ime, 2; Müslim, Eşribe, 13).Hz. Peygamberin sağ elle yeme ve içme konusundaki tavsiye ve irşadlarına uymak her müslümanın vazifesidir. Bu nedenle anne ve babaların çocuklarına diğer yemek adabıyla birlikte sağ elle yeme ve içmeyi de öğretmeleri gerekir. Fizikî bir engel sebebiyle sağ eliyle yiyemeyen kimselerin sol elle yeme içmesinde ise bir sakınca yoktur (Şevkânî, Neylü’l-evtâr, III, 329, 330).
-
Soru
Mezarlıktaki ağaç, ot vb. bitkileri kesmek caiz midir?
Cevap
Mezarlıkta bulunan yaş ot ve ağaçları, bakım amaçlı olmadıkça yolmak ve kesmek mekruhtur. Zira buradaki yaş bitkiler kendilerine has bir şekilde Allah’ı zikretmektedirler. Bu zikir sebebiyle orada yatan müminlere, Allah Teâlâ’nın rahmet edip azaplarını hafifletmesi umulur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), bir kabristanda bulunan iki kabir sahibinin azap içinde olduğunu anlamış, yanında bulunanlardan taze bir hurma dalı isteyerek, ikiye bölmüş ve her birini bir kabrin başına dikmiştir. “Ey Allah’ın Resûlü, niçin böyle yaptın?” diye sorulunca, “Umulur ki bunlar yaş kaldıkları sürece (azabları) hafifler” (Buhârî, Vudû, 55) buyurmuştur.Mezarlıkta zayi olacağından endişe edilen kuru ot ve ağaçların kesilip satılmasında bir sakınca yoktur. Bu satıştan elde edilen paranın kamu yararına kullanılması gerekir. Ayrıca mezarlıkta bulunan ağaçların meyveleri de yenilebilir (el-Fetâva’l-Hindiyye I,183; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 155).
-
Soru
Define aramak ve bulunduğunda sahiplenmek caiz midir?
Cevap
Günümüzde define arama işlemleri “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu” ile diğer ilgili mevzuata göre yürütülmektedir. Bu mevzuata aykırı şekilde define aramak kamusal ve bireysel haklara tecavüz anlamına geldiğinden caiz değildir.
-
Soru
Kadınların kendi aralarında yaptıkları “gün” adı verilen toplantılarda topladıkları paraları dönüşümlü olarak almaları caiz midir?
Cevap
Borç verme İslam’da teşvik edilen bir husustur. İnsanların muhtaç olan kişilere borç vermeleri sadaka sevabı olan bir davranıştır (İbn Âbidin, Reddu’l-muhtâr, VII, 388, 396).Borç vermede önemli olan, borç karşılığında herhangi bir fazlalığın şart koşulmaması, borç verenin ya da alanın zarara uğratılmamasıdır (Kâsânî, Bedâî’, VII, 394-396).Kadınlar arasında tertip edilen toplantılarda her bir katılımcının toplanan meblağı dönüşümlü olarak her ay içlerinden birine vermeleri şeklindeki uygulamada bir sakınca yoktur. Çünkü bu, sonuçta bir borç verme işlemidir.
-
Soru
Camideki eski halıları veya diğer kullanılmayan eşyayı satarak caminin ihtiyaçları için kullanmak caiz midir?
Cevap
Amacına hizmet etme imkânı kalmayan bir vakfın aynı amaca hizmet etmek üzere değiştirilmesi veya satılması caizdir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 573). Camilere ait olup da kullanılmayan halı, kilim vb. eşyanın çürümeye terk edilmesi uygun olmaz. Dolayısıyla antika değeri olmayanlarının, usulüne uygun bir şekilde ihtiyacı olan başka bir cami veya mescide verilmesi; ihtiyacı olan başka bir cami veya mescidin bulunmaması halinde ise, ilgili mevzuat çerçevesinde satılıp parasının demirbaş olacak şekildecaminin diğer ihtiyaçlarına harcanmasında dinen bir sakınca yoktur.
-
Soru
Alkol ve diğer haram ürünlerin satıldığı bir iş yerinde çalışmak caiz midir?
Cevap
Dinimizde yasak olan şeyleri yapmak günah/haram olduğu gibi, böyle şeylerin yapılmasına rıza göstermek ve yardımcı olmak da günah/haramdır. Hz. Peygamber, haram bir maddeyi kullanan ile birlikte onu imal eden, taşıyan, aracılığını ve sunumunu yapan kişilerin de aynı günaha girdiğini bildirmiştir (Bkz. Ebû Dâvûd, Eşribe 2; İbn Mâce, Eşribe 6). Bu itibarla, bir kimsenin helalinden kazanma konusunda alternatif imkanları bulunduğu sürece dinen yasaklanan şeylerin yapıldığı iş yerlerinde çalışması caiz olmaz. Ancak bütün çabalarına rağmen geçimini sağlayacak başka iş bulamadığı durumlarda zaruret sebebiyle bu tür iş yerlerinde çalışabilir. Zaruret durumu ortadan kalkması yani yapılması helal olan uygun bir iş veya iş yeri bulması halinde ise bu eski iş yerini terk etmesi gerekir.
-
Soru
Kurumuş necasetin elbiseye değmesi ile elbise kirlenmiş olur mu?
Cevap
Namazın sahih olması için bedenin, elbisenin ve namaz kılınacak yerin temiz olması gerekir. Dolayısıyla elbiseye veya bedene yapışık olan kurumuş necasetin bulunması namaza mani olduğundan temizlenmesi gerekir. Ancak necasetin, elbisede iz bırakmayıp sadece değmiş olması namaza mani olmaz.
-
Soru
Abdest alan kimseye selam verilebilir mi?
Cevap
Selam dinimizin çok önem verdiği simgelerden birisidir. Hz. Peygamber selamlaşmanın, Müslümanlar arasında sevginin yayılmasına sebep olacağını bildirmiştir (Ebû Dâvûd, Edeb, 143). Ancak selam verildiği takdirde selama karşılık veremeyecek durumda olan kimselere selam vermek uygun değildir. Mesela, ezan, Kur’an-ı Kerim ve hutbe okuyana, hutbe dinleyenlere selam vermek mekruh kabul edilmiştir. Abdest de ibadete hazırlık ve bir yönü ile ibadet sayıldığından abdestle meşgul olan kimseye selam vermemek daha uygundur.
-
Soru
Elbiseye bulaşan bebek kusmuğu namaza engel olur mu?
Cevap
İnsanın midesinden gelen ve ağız dolusu olan kusmuk, necistir. Bebek kusmuğu da buna dâhildir. Bir bebeğin emdikten hemen sonra kusması ve içtiği sütün olduğu gibi geri gelmesi hâlinde bu kusmuk da Hanefî mezhebine göre pistir. Kusmuk, necaset-i ğalîza hükmünde olduğundan bir elbiseye bulaştığında, katı bir hâlde bulaştı ise bir dirhemi, yani yaklaşık 3 gramı geçtiğinde namaza mani olur. Sıvı bir hâlde bulaştığında ise, el ayası kadar olan bir alan veya daha fazlasını kapladığında namaza mani olur. Bu miktarlardan az olan kusmuk ise ruhsat kapsamında olup namaza engel olmaz. Ancak insanın bedeninde, elbisesinde veya namaz kılacağı yerde bulunan az veya çok her türlü pisliği temizlemesi namazın ruhuna yakışır bir davranış olduğundan, temizleme imkânı olduğu hâlde az da olsa bu pislikle namaz kılmak mekruhtur (İbnü’l-Hümâm, Feth, I, 202-205; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 506, 522-526).
-
Soru
Alkol içeren maddelerin temizlikte kullanılması caiz midir?
Cevap
İspirto, kolonya vb. sıvılarla, temizlik amacıyla üretilen alkollü maddelerin içilmesi haram olmakla birlikte (Buhârî, Edep, 80; Müslim, Eşribe, 73), temizlikte kullanılmaları caizdir. Namaz kılmadan önce bu ürünlerin sürüldüğü yerlerin yıkanması da gerekmez (Kâsânî, Bedâî’, V, 115; Elmalılı, Hak Dini, II, 763-764).
-
Soru
Ötanazi caiz midir?
Cevap
İslam dinine göre, kişinin kendi canına kıyması (intihar) haramdır. Tıbbî verilere göre, yaşama ümidi kalmamış veya şiddetli acılar hisseden bir insanın, hayatına bir başkası eliyle son verdirmesi demek olan ötanazi, talepte bulunan kişi açısından intihar, bunu uygulayan açısından cinayettir.Kur’an-ı Kerim’de, “Ey iman edenler!... Kendinizi öldürmeyin Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. Kim düşmanlık ve haksızlık ile bunu (haram yemeyi veya öldürmeyi) yaparsa (bilsin ki) onu ateşe atacağız; bu ise Allah’a çok kolaydır.” (Nisâ, 4/29-30), “…Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah, bunları size düşünesiniz diye söylemektedir.” (En’am, 6/151) buyurulmuştur. Peygamberimiz (s.a.s.), acı ve sıkıntılardan dolayı ölümün temenni edilmemesini istemiştir (Buhârî, Merdâ, 19). Temennisi bile yasak olan bir işi gerçekleştirmek elbette büyük bir cürüm olur. Bu deliller de gösteriyor ki, Allah’ın emanet ettiği cana haklı bir gerekçe olmadan kıymak asla caiz değildir. Çünkü bu, hem Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemek hem de O’nun takdirine karşı isyan anlamına gelir (Tahtâvî, Hâşiye, 602).Çekilen dertler ve acılar, mü’minin günahları için keffarettir. Üstelik bugün, yaşamından ümit kesilen hasta için hızla gelişen tıpta yeni bir tedavi imkânının ortaya çıkması, ihtimal dışı değildir.
-
Soru
Muska, dinî kitap ve üzerinde Allah yazısı olan takılarla tuvalet vb. yerlere girmek caiz midir?
Cevap
Tuvalete girerken kişinin üzerinde Allah adının yazılı olduğu kâğıt, kitap veya Mushaf bulunması mekruhtur (Şürünbülâlî, Merâkı’l-felâh, 23). Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), yüzüğünün üzerinde “Muhammedün Resûlullah” ibaresi yazılı olduğu için tuvalete girmeden önce yüzüğünü çıkarırdı (Ebû Dâvûd, Tahâret 10).Ancak bu yazılar açıkta değilse, örneğin cepte bulunuyorsa veya bir şeye sarılı ise bunlarla tuvalete girmek mekruh olmamakla birlikte imkân dâhilinde bundan da sakınmak daha uygun olur (Tahtâvî, Hâşiye, 54).
-
Soru
Önceden mezarlık olan bir alana cami veya başka bina yapılabilir mi?
Cevap
Kabristanlar, genellikle vakıftır; yani cenaze defnedilmek üzere kamu hizmetine tahsis edilmiş yerlerdir. Zarûret bulunmadıkça bir vakfın amacı dışında kullanılması ve değiştirilmesi caiz değildir. Bu itibarla, mezarlık olarak vakfedilen bir yerin, bu hizmette kullanılması mümkün olduğu sürece başka bir hizmete tahsisi caiz olmayacağı gibi, artık cenaze defnedilmese bile, bu yerin kabristan olarak muhafazası gerekir. Böyle bir kabristanı satmak, üzerine bina yapmak ya da benzer tasarruflarda bulunmak için ölü kemiklerini başka bir mezarlığa nakletmek caiz değildir (Bkz. Merğînânî, el-Hidâye, IV, 448-450). Ancak başka bir alternatif olmaması sebebiyle, kamu menfaatinin gerektirdiği durumlarda, mezarlık başka bir yere nakledilerek yeri cami vb. amaçlar için kullanılabilir.
-
Soru
Botoks yaptırmak caiz midir?
Cevap
İslam’da, yaratılıştan getirilen özellikleri (fıtrat) değiştirmeye yönelik tasarruf ve müdahaleler yasaklanmıştır (Nisa, 4/119; Rûm, 30/30). Hz. Peygamber (s.a.s.), güzelleşmek maksadıyla vücuda dövme yapmak, dişleri incelterek seyrekleştirmek gibi işlemleri, yaratılışı değiştirmek kapsamında değerlendirmiş ve bunu yapanların Allah’ın rahmetinden uzak olacağını ifade etmiştir (Buhârî, Libâs, 83-87; Müslim, Libâs, 33). Bununla birlikte, vücudun herhangi bir organında, diğer insanlar tarafından yadırganan, insanın psikolojik olarak etkilenmesine sebep olabilecek bir anormallik veya fazlalık bulunması durumunda bunun ameliyatla düzeltilmesi, fıtratı bozmak değil, bir tedavi işlemi olarak değerlendirilir (Ebû Dâvûd, Hâtem, 7; Tirmizî, Libâs, 31).Yüzdeki kırışıklıkları gidermek için, botulinum denilen zehirli (toksit) bir maddeden elde edilen sıvının, kırışıklıkların bulunduğu yere iğne ile az miktarda zerk edilmesini ifade eden “botoks” da genel amacı itibarı ile estetik müdahale niteliğindedir. Bu sebeple, beden ya da ruh sağlığı açısından gerekli olmadıkça uygulanması caiz değildir.
-
Soru
Dövme yaptırmak caiz midir?
Cevap
Vücuda iğneler batırılıp, açılan deliklere boyalı maddeler konularak yapılan dövme, eski çağlardan beri yapılan bir cahiliye âdeti olup, sağlık açısından zararlı olduğu gibi, dinen de yasaklanmıştır. Nitekim dikkat çekmek, daha güzel görünmek amacıyla, yaratılıştan verilmiş olan özellik ve şekillerin değiştirilmesi İslam dininde, fıtratı bozma kabul edilerek yasaklanmıştır (Nisâ, 4/119).Hz. Peygamber (s.a.s.), vücuda dövme yapmak, dişleri incelterek seyrekleştirmek gibi ameliyeleri, yaratılışı değiştirmek, fıtratı bozmak kapsamında değerlendirmiş ve bunu yapanların ve yaptıranların Allah’ın rahmetinden uzak olacağını bildirmiştir (Buhârî, Libâs, 83-87; Müslim, Libâs, 120). Dolayısıyla dövme yaptırmak caiz değildir (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 129).
-
Soru
Saç ektirmek ve peruk kullanmak caiz midir?
Cevap
Hz. Peygamberin (s.a.s.) saç eklemeyi ve ekletmeyi yasakladığı yönündeki rivayetler sahih kaynaklarımızda yer almaktadır (Buhârî, Libâs, 83; Müslim, Libâs, 33). Konuyla ilgili hadisleri değerlendiren İslam âlimleri, bir kimsenin, saçına başkasının saçını eklemesini veya başkasının saçından imal edilen peruğu takmasını caiz görmemişlerdir. Çünkü bu gibi işlemlerde saygın olan insanın bir parçası kullanılmaktadır ki; bu, zorunlu hâller dışında caiz değildir. Ancak insan saçı dışında ipek, iplik, yün ve benzeri maddelerden yapılmış peruğun takılmasını, fakihlerin çoğunluğu caiz görmektedir (Kâsânî, Bedâi’, V, 125 v.d.; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 107; İbn Nüceym, el-Bahr, VI, 133).Günümüzde cerrahi bir operasyon olarak yapılan saç ekimi uygulaması ise kişinin kendi saçının alınıp saç kaybına uğrayan bölgeye nakledilmesi şeklinde olduğundan söz konusu yasak kapsamında değildir.
-
Soru
Emzikli bebeği olan bir kadın yeniden hamile olursa bebeği emzirmeye devam edebilir mi?
Cevap
Böyle bir durumda emzirmeye devam etmeyi ya da sonlandırmayı emreden herhangi bir ayet veya hadis yoktur. Bu konuda annenin sağlığı ve bebeğin anne sütüne olan ihtiyacı belirleyicidir. Hz. Peygamber’den nakledilen “Hamile hanımların emzirmeyi bırakmalarını emretmeyi düşündüm. Fakat Rumların ve Fârisîlerin emzirmeye devam ettiklerini ve bunun hamileliklerine zarar vermediğini öğrenince bundan vazgeçtim.” (Ebû Davud, Tıb, 16) hadisi de bu sonucu vermektedir. Buna göre; hamile bir kadının çocuğunu emzirmeye devam etmesi dinen yasak değildir.
-
Soru
İş yerinde namaz kılmak için kendisine izin verilmeyen işçi veya memur ne yapmalıdır?
Cevap
İslam dininde namaz, kelime-i şehadetten sonra gelen en önemli ibadettir. Zira Kur’an-ı Kerim’de: “Öyle erkekler vardır ki, onları ne bir ticaret, ne bir alış-veriş, Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyar. Onlar, dehşetinden kalplerin ve gözlerin ters döneceği günden korkarlar” (Nur, 24/37) buyrulmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.), üzerine İslam’ın bina edildiği esasları saydığı meşhur hadisinde kelime-i şehadetten sonra namazı zikretmiştir (Buhari, İman, 2; Müslim, İman, 7).Namaza gereken önemi vermeyen ve terk edenler hakkında Kuran’da birçok uyarı yer almaktadır (Nisa 4/142; Tevbe 9/54; Maide 5/54-55; Meryem 19/59; Müddessir 74/43; Mümin 40/60). Hz. Peygamber (s.a.s.) de namazı kasten terk edenler hakkında ağır ifadelerde bulunmuştur (Müslim, İman, 37, H. No: 256; Ebu Davud, Sünnet, 15; Tirmizi, İman, 9; Nesai, Salat, 8).Bu açıdan günlük işler, sanat ve meslekler, aile fertlerinin geçimini sağlamak için yapılan çalışma ve yolculuklar namazın geriye bırakılması için özür sayılmaz. Zira Cuma ve beş vakit farz namazı kılmak bunlarla mükellef olan her Müslüman için farzı ayın olup, terki caiz değildir.Öte yandan işverenin ya da işyerinde sorumluluk alan kimsenin, namaz kılmak isteyen memurlarına ve işçilerine, Cuma ve günlük dini görevleri olan namazlarını, hiç değilse farzlarını kılabilme imkanını sağlaması gerekir. Bununla birlikte işçinin ve memurun da namazı bahane ederek mesaisini su-i istimal etmemesi ve çalıştığı yerde namaz kılması için iş disiplini ve düzeni açısından işverenden veya amirlerden uygun bir yer istemesi ve zaman ayarlaması yapması uygun olur.Din ve vicdan özgürlüğünün kapsamında ibadet hakkı da yer almaktadır. İnanç özgürlüğünün devamı olarak, bir dine inanan kimse, o dinin gereklerini yerine getirebilme hakkına da sahiptir. Çalışanlara farz namazlar için izin verilmemesi kesinlikle yanlıştır. Bu durumda çalışanlar kendilerine alternatif bir iş imkanı aramalıdır. Zira Allah’a isyan noktasında anne-baba olsa bile kullara itaat olmaz (Tevbe 9/23; Ankebut 29/8; Lokman 31/15).Eğer çalışanlar aramalarına rağmen başka bir imkan bulamazlar ise; öğle ile ikindiyi, ya ikindiyi öne alarak öğle vaktinde ya da öğleyi geciktirerek ikindi vaktinde; akşam ile yatsıyı da yatsı vaktine geciktirerek veya yatsıyı akşam vaktine alarak (cem ederek/birleştirerek) kılabilirler.
-
Soru
İçki içilen mekanda namaz kılınabilir mi?
Cevap
Öncelikle belirtmek gerekir ki içki içmek haramdır. Kur'an-ı Kerim'de, “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Onlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan şarap (içki) ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (Maide, 5/90-91) buyurulmaktadır. Hadislerde de sarhoşluk veren bütün maddelerin içilmesi yasaklanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber, “Sarhoşluk veren her içki haramdır” (Buhari, Vudu, 71; Edeb, 80; Müslim, Eşribe, 7); “Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır” (Ebu Davud, Eşribe, 5: Tirmizi, Eşribe, 3) buyurmuştur.Buna göre Müslüman içkiden ve içki içilen ortamlardan uzak durmalıdır. Sarhoş iken namaz kılınmaz (Nisa, 43). Namaz kılan insan ilahi huzurda bulunduğu için bu ibadetin nezih bir ortamda yerine getirilmesi esastır. Bununla birlikte söz konusu ortamlarda bulunmak zorunda olan kişilerin, temiz ve uygun bir yerde kılmış oldukları namaz geçerlidir.
-
Soru
Kur’an okuma karşılığında ücret almak caiz midir?
Cevap
Kur’an-ı Kerim okumak bir ibadettir. İbadet, dünyevî bir menfaat için değil, sadece Allah rızası için yapılır. Bu sebeple, Kur’an-ı Kerim’in para karşılığında okunması ve okunan Kur’an karşılığında para verilmesi dinen caiz değildir. Böyle bir okumadan dolayı sevap da yoktur (Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 142, İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 76-77).Bu sebeple bir kimsenin geçmişlerinin ruhuna bağışlamak üzere ücretle Kur’an-ı Kerim okutması, hatim indirtmesi yerine, bizzat kendisinin bildiği sûreleri okuması doğru olur.Ancak pazarlık yapılmadan ve paradan söz edilmeden, Allah rızası için Kur’an okumuş veya hatim indirmiş olan bir kimseye hediye olarak münasip bir teberruda bulunmakta dinen sakınca yoktur. Ancak bir yörede okunan Kur’an-ı Kerim için para verilmesi örf hâline gelmiş ve her iki taraf da bu durumu biliyorsa, verilen para hediye değil ücrettir. Bu nedenle bu parayı almak helal olmaz.
-
Soru
Mevlid-i Şerif okumanın sevabı var mıdır?
Cevap
Mevlid, tevhidle ilgili bazı bilgileri vermekle başlayan daha sonra Hz. Muhammed’in (s.a.s.) hayatının bazı safhaları ile yüce ahlakını ve bir kısım mucizelerini anlatan dinî-lirik bir şiir mecmuasıdır. XV. asrın başında, Süleyman Çelebi tarafından “Vesiletü’n-Necat” adı ile yazılmış olan bu mecmuanın; ölüm, doğum, sünnet, nikâh gibi çeşitli vesilelerle yapılan toplantılarda, evlerde veya camilerde okunması zamanla âdet hâline gelmiştir.Mevlid okumak veya okutmak farz, vacip, sünnet veya müstehab değildir. Bu sebeple mevlit okumak veya okutmak dinî yönden yapılması gereken bir görev değildir.Bu itibarla dinî bir zorunluluk olarak görülmediği sürece, evlerde veya camilerde mevlid okunmasında veya okutulmasında bir sakınca bulunmamaktadır.